“Eğer diploman yoksa sen bir hiçsin!..” Bu yüzden, diploması olmayanların en büyük hayali bir an önce ona kavuşmak.
Çocukların çocukluğunu, gençlerin gençliğini yaşayamamalarının ve sınav köleleri haline gelmelerinin en önemli nedeni, yaratılan bu algı.
Peki, diploması olana tüm kapılar açılıyor mu?
Öğrenim gördükleri alanda iş bulabiliyorlar mı?
En önemlisi de gelecekleri diplomayla garantiye alınıyor mu?
Evet demek mümkün değil.
İşte tam da bu noktada, hele ki günümüz koşullarında “İlle de diploma sahibi olun” derken ya da “Boş ver diplomayı, git bir meslek öğren, bir an önce hayata atıl” önerisinde bulunurken de on kere düşünmek gerekir.
Her iki yönde karar verenlere yönelik o kadar çok negatif ve pozitif örnek var ki, hangi seçeneği seçerseniz seçin, aklınız hep diğerinde kalacaktır…
Öğrenmenin elbette yaşı yok.
Yaşam boyu öğrenme anlayışı da giderek yaygınlaşıyor.
Buna rağmen her şey zamanında yapılırsa güzeldir. Yani öğrencilik, çocuk ve gençken güzeldir ve her türlü birikim, kazanım, gelişme bu dönemde gerçekleşirse sonrası için yararlıdır.
“Önce bir meslek, ardından da para kazanıp, düzenimi oturtayım, diploma ne zaman olsa alınır” derseniz, olmaz değil ama zor hem de çok zor.
Başaranlar yok mu elbette var ama 100 kişide kaç kişi?
İşte bu yüzden Hayat Üniversitesi mi yoksa YÖK Üniversitesi mi konusunda karar verirken, sadece bugün içinde bulunduğumuz koşullara göre değil enine boyuna düşünmekte yarar var…
Hep tersini yaptılar
MEB, YÖK ve ÖSYM, yarım asırlık uykularından uyanıp Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın direktifi doğrultusunda yeni bir sistem oluşturmak zorunda.
Erdoğan ne demişti:
“Dünyada donanımın sadece diplomayla ölçüldüğü dönemler çok geride kaldı. Artık bireysel birikimler, kabiliyetler, beceriler çok daha önemli hale geldi”
Erdoğan, bu yöndeki isteklerini daha önce de defalarca dile getirmişti: Sınav uykusundan uyanın, çocuklarımızı sınavlarla yormayın, doğru yönlendirin, ilgi, yetenek ve istihdam koşullarını dikkat alın, eğitimde sıkıntılarımız var…
Sonuç: Hiçbiri kaale alınmadı. Hem de kendi atadığı Bakanlar, YÖK ve ÖSYM Başkanları tarafından.
Bu yüzden de biri gitti, diğeri geldi, sıkıntılar büyüdükçe büyüdü. Dünya değişti. Beklentiler farklılaştı ama bizim sınav odaklı ezberci eğitim sistemi aynen devam ediyor…
Yeni bir sistem?
İlgi, yetenek ve becerileri keşfedip geliştirecek, birikim ve hayalleri dikkate alacak, kaliteyi ve üretimi eğitimin odağına oturtacak bir eğitim sisteminin zamanı geldi de geçiyor.
Mevcut sisteme dört elle sarılanlar, “Konuşursam hata yaparım, o da başımı ağrıtır, en iyisi sessiz kalmak” düşüncesinde olanlardır.
Eğitim, yaşamda karşılaşılan engelleri aşmak için, sınavlar da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözünü ettiği bireysel ilgi, yetenek, beceri ve birikimleri keşfedip, o doğrultuda yönlendirmek içindir.
Peki, bu görevlerini yerine getirebiliyorlar mı?
Evet demek mümkün değil.
Sınavlar, adil deseniz adil değil, güvenilir deseniz güvenilir değil, ayırt edici, geliştirici ve yönlendirici deseniz hiçbiri değil.
İşte bu yüzden eğitim sisteminin de sınavların da A’dan Z’ye değiştirilmesi gerekiyor.
Nasıl olması gerektiğine yönelik detaylara elbette gireceğiz ama önce ne istediğimize ve ne istendiğine yönelik detayları bir kez daha hatırlamakta yarar var.
“Dünyada donanımın sadece diplomayla ölçüldüğü dönemler çok geride kaldı. Artık bireysel birikimler, kabiliyetler, beceriler çok daha önemli hale geldi.”
Yani bireysel yetenekleri, yani birikimleri, yani yetenekleri, yani becerileri tespit edici, geliştirici, yönlendirici sistem arayışına girmemiz gerekiyor!
Özetin özeti: Daha fazla zaman kaybetmemek için kabahatli aramak yerine yeni sistem arayışına girmek en doğru olanı…